Açıklama : Affetmek, büyüklüğün şanındandır... Ve Allah, en büyüktür.
Her insanın içinde hakka ve hakikate mızrak atan bir vahşi vardır. Kimi o vahşiyi Allah'ın kelamıyla tanıştırır ve ölene dek nur nebinin nazarlarının hasretiyle yaşar..
Fahr-i kainat efendimizin en acılı günlerinden biri hiç kuşkusuz “Uhud
Savaşı” günüydü! Birçok ashabı ile beraber çok sevdiği amcası Hz. Hamza o
gün şehit olmuştu.HEM DE NE ŞEHİT! Uzuvları kesilmiş, ciğerleri
çıkarılmış bir şehit! Efendimiz (s.a.v) o gün öyle bir acı yaşamıştı ki; ne zaman uhud gününü ansa, " o gün, ölmek için güzel bir gündü" buyururdu!
Uhud savaşı bitmiş herkes evine dönmüştü. Efendimiz (s.a.v) Medine’ye
girdiği zaman her yerden feryatlar yükseliyordu. Her eve ateş
düşmüştü.Efendimiz (s.a.v) Hz. Hamza’nın evine gelince hıçkırıklarla
ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu:
’’Her şehidin ağlayanı var ama, benim amcamın hiç ağlayanı yok!..”
Rasulullah’ın ağlamasını ve bu sözlerini duyan sahabe-i kiram kendi
şehitlerine ağlamayı bırakıp Hz. Hamza’nın evine koştular ve
Rasulullah’ın (s.a.v) acısını paylaştılar. işte bugünün, bu acının
mimarlarından biri de Hz. vahşi’ydi..
O uhud’a gelirken
köleydi. Efendisi eğer Hamza’yı öldürürse onu kölelikten azad edecekti
ve servete boğacaktı.. Hz vahşi mızrağını hürriyet ve dünya malının
dışında nelere mal olacağını bilmeden fırlattı. Mızrak Hz. Hamza’ya
şehitlerin efendiliğini sunmuştu. Hz Vahşi’ye ise ömür boyu sürecek
pişmanlığı !!
Hz Hamza’nın şehadetinden sonra Vahşi bin Harb
Mekke’ye döndü. Mekke’nin fethinden sonra Taif’e kaçtı. Fakat Taifliler
de İslam’a girmek için Rasulullah’ın(s.a.v) yanına gidiyorlardı. Vahşi,
sonunda kaçacak bir yerinin olmadığını düşündü, çünkü nereye sığınsa
İslam peşinden gidiyordu. Adeta amcasını öldürdüğü Hz. Muhammed (s.a.v)
kendisini takip ediyordu.
Ve birgün bir haber aldı Vahşi.
Rasulullah (s.a.v) kendisini İslam’a davet ediyordu. Bu davet olabilecek
bir şey değildi. Çünkü Peygamberin(s.a.v) öz amcasını, sadık dostunu
hunharca katletmişti.. Affedilmesi mümkün değildi.. Yoksa Peygamber kan
davası güttüğü için mi böyle bir davet yaptı, Vahşi’yi yakalayıp
öldürmek için mi?? Fakat Hz. Peygamber (s.a.v) Hiçbir zaman yalan
söylememiştir..!! Hz Vahşi bu duydular içerisinde Efendimize bir mektup
gönderir:
“Ey Muhammed! Sen beni İslam’a nasıl davet edersin?
Halbuki senin iddiana göre adam öldüren veya ‘a ortak koşan veya zina
eden bir kimse günahlarla karşı karşıya gelir. Onun için kıyamet gününde
azap kat kat verilir. O azapta rezil ve zelil olarak kalır. Ben ise
bütün bunları yaptım. Acaba benim için bir ruhsat var mıdır?” Bunun üzerine -u Zülcelal Furkan suresinin şu ayetlerini nazil etti:
"Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı
onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir." (Furkan; 70)
Fahr-i Kainat Efendimiz vakit kaybetmeden bu ayeti cevap olarak yazar ve Vahşi’ye gönderir.
Bunları duyan Vahşi: “Ey Muhammed! Ancak tevbe eden, iman eden, Salih
amel işleyenleri istisna eden şart şiddetli bir şarttır. Belki de ben
buna güç yetiremeyeceğim.” der.. bir kulunun tereddütleri karşısında
Peygamberine ayetler indiriyor, hidayet bulması için o kulunun
teredddütlerini ortadan kaldırıyor. Vahşi’nin bu mazereti karşısında
Efendimize Nisa suresinin 48. Ayet-i kerimesi nazil olur:
“Doğrusu , kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını
(diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret
buyurur. Her kim Allah‘a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile
iftira etmiş olur.” (Nisa; 48 )
İnen bu ayetlerle Peygamberi aracılığıyla bir kuluyla, daha doğrusu kullarıyla konuşuyor.. Peygamber Efendimiz (s.a.v) kendisine vahyolunan bu ayeti de yazar ve haber gönderir..
..Vahşi gelen bu habere yine mektupla cevap verir: “Ey Muhammed!
Görüyorum ki bu da ‘ın isteğinden sonra olur. Bilmiyorum beni affeder
mi, affetmez mi? Bundan başkası var mıdır?” Vahşi bin harbin bu
bitmez tükenmez tereddütleri karşısında Allah-u Teala Hz. VAHŞİ’ nin
şahsında tüm insanlığa Zümer suresinin 53. Ayeti ile seslenir;
“De ki; Ey nefisleri aleyhine ileri gitmiş olan kullarım, Allah‘ın
rahmetinden ümit kesmeyiniz, tüm günahları bağışlar. Çünkü o çok
bağışlayan ve çok esirgeyendir.” (Zümer; 53)
Yeni inen bu ayet
hemen Vahşi’ye ulaştırılır. Hz Vahşi kendisine gelen bu ayeti okuyunca
önce sevinir, zira tam istediği cevabı almıştır. Derhal İslam’a girer ve
Müslüman olur..
Sahabe efendilerimizden bazıları bu
yaşananlar karşısında hemen Efendimize (s.a.v) gelip; “Ey ‘ın Resulü!
Bizde Vahşi’nin yaptığı gibi yapmıştık. Vahşi’ye vaad edilenler bizim
için de geçerli mi?’’diye sorarlar.. Fahr-i kainat efendimiz hepimizi
ümitlendirecek ve sevindirecek şu cevabı verir:
’’Bu şartlar ve vaadler tüm Müslümanlar için geçerlidir.’’ Peygamber efendimiz bu ayetin getirdiği müjdenin büyüklüğüne dikkatlerimizi çekmek için şöyle buyurmuştur:
’’BU AYETİ DÜNYAYA VE DÜNYADA BULUNAN HİÇBİRSEYE DEĞİŞMEM..’’
İşte Allah-u Zülcelal böyle merhamet sahibidir. O’na dönmek lazımdır.
Bizim günahlarımız O’nun yanında hiçbir şey değildir. İnsan Allah-u
Zülcelal’den af dilediği zaman annesinden yeni doğmuş bir çocuk gibi
tertemiz olur. Buradan da anlaşıldığına göre insan ne isterse Allah-u
Zülcelal o kuluna istediğini veriyor. İnsanın tek çaresi hatalarını
itiraf edip, merhametlilerin en mehametlisi olan Allah-u Zülcelal’e
yönelmektir.
Bu kadar şefkat ve merhamet sahibi olan
Rabbimize, muhabbet beslemek, tevbe edip O’na layık bir kul olmaya
çalışmak hak değil midir?
“EVET; AFFETMEK BÜYÜKLÜĞÜN ŞANINDANDIR VE, ALLAH EN BÜYÜKTÜR..” YÜREĞİMİZDEKİ VAHŞİ’NİN TEVBE VAKTİ GELMEDİ Mİ? Ellerimizi sema’ya kaldırmak ve af dilemek için bir bahanemiz yok mu ?? İzlenme : 8113 | Puan : 2.9 Süre: 9:27 | Tarih : 17.09.2010 Etiketler : affeden oduraffetmekdursun ali erzincanlışiir dinlevideo
URL :
Yorumlar
Henüz yorum yazılmamış. Hemen alttaki formu doldur ve yorumunu gönder.